
İstişare Kurulu Üyemiz Cemal Ayla’dan Mektup Var!
Saygıdeğer Hocam, İST/ 01.10.2020
Bir süredir içinde bulunduğum Mesleki STK lar daki dost, meslektaş sohbetlerinde karşılaştığım en önemli ve biz iş sahiplerinin zorlandığı problemin mevcut iş&ülke ortamında işlerimizin yeni nesle devri konusunun olduğunu gördüm.
Buradan çıkışla varmak istediğim nokta şu ki hepimizi için önemli bir konu olan, “Ülkemiz Şirketleri İçin Yeni Nesilden Gelecek Liderleri” için bir proje oluşturmalı ve konuyu diğer programlardan farklı olarak yeniden ele almalıyız.
Burada “Hazırlanan Lideri” her konuda gerçekten dolu dolu, şirketlerimizi dünyada değeri olan bir şirket haline getirebilmesi için eline argümanları verebilecek şekilde yetiştirmeliyiz.
Mühendis Lider de “İK , Ekonomi&Finans, Pazarlama,vd..”
İktisatçı Lider de “Üretim, İK, vd…” , kim de ne eksik ise onu sağlayacak şekilde bir program olmalı, Liderin mezun olduğu okul ister Harward olsun, ister KTÜ olsun, İster Sabancı olsun fark etmemektedir.
Önemli olan ülkemizin iklimine uygun ancak bu iklimi daha iyileştirecek liderleri yetiştirmek olmalıdır.
Aslında pırlanta değerinde olan yeni nesli anlayıp, kazanarak ve uyum için gerekli emülgatörleri, bağlayıcıları kullanmayı her iki tarafın da (Kurucu Baba /Gelecek Lideri) öğrenmesi lazım.
Bunun için yurtdışında basılmış sıradan şablonlara sahip veya ülkemizin şartları hakkında piyasa tecrübesi/görgüsü olmayan akademisyenlerin yazdığı kitaplar; yurtdışında belirli süre çalışmış profesyonellerin yazdığı makaleler Yurt içinden veya dışından Aile Şirketleri Danışmalığı şablonlarından ziyade ülkemizin, ailelerimizin, çalışan personelimizin, toplumumuzun (Çalışanımız / Tedarikçilerimiz / Müşterilerimizin) , coğrafyamızın gelenek / göreneklerin şartlarına göre oluşturulan “Hibrid Yeni Nesil Lider Yetiştirme” eğitim programı hazırlamalıyız.
Hepimizin çok iyi bildiği gibi ülkemiz şirketlerimizin büyümesi için çok fırsatlara sahip olmasına rağmen çok ta kaygan zemine sahip, ne hukuksal platform, ne iş yapma biçimi ne de fırsatlar kitaplarda okutulduğu gibi değil, üstelik coğrafik konumumuz nedeniyle çok ta değişken.
Ticari Etik Kuralları çok ta yerli yerine oturmamış vaziyette.
Hepimiz evlatlarımızı kız, erkek ayırmadan en iyi şekilde yetiştirmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Ancak bu emek karşılığında bir kısmımız maalesef hayal kırıklığına uğruyoruz.
Ben yaptığım iş nedeniyle çoğunlukla yeni yatırım yapan veya mevcut yatırımını büyüten KOBİ lerde, ağırlıkla patronlar ve / veya patron çocuklarıyla görüştüğüm için bu konuda oldukça renkli tespitlerim var.
Kurucu Baba&Evlatlar, bazen yanlarında profesyonellerin de olduğu toplantılarda yaşananlar çoğunlukla şirketin kısa vadede ne yöne gideceğini gösteriyor.
Eğitimin iş dünyasında öneminin farkında olan babalar çoğunlukla çocuklarını elden gelenin en iyisiyle okutmak için çabaladıktan sonra, sürecin sonunda yine maalesef ki hayal kırıklığına uğrayabiliyorlar.
Bu durum Aile Şirketi olan kurumlarda ve “Çekirdek Aile” içindeki bireylerin birbirini anlamaması, aynı hedefe kürek çekmemesi sonrasında işte ve aile de huzursuzlukta yaratabiliyor.
Hele kurucu Dedenin çocukları olan Babalar, Amcalar ve kuzenlerin yer aldığı şirketlerde bu durum çok daha sıkıntılı süreçlere gebe kalıyor. Resmen kan uyuşmazlığı yaşanıyor.
Enteresan olanı bu kan uyuşmazlığının çocuğun ister ülkemizde, ister yurtdışında çok iyi eğitim&öğrenim görmüş olmasına, “Lider” adaylarının potansiyeline bakmadan, büyüklü küçüklü şirketlerimiz için yıkıcı etkilerinin olması.
Kurucu Babanın çok farklı badirelerden atlatıp bu güne getirdiği şirketi için yeni neslin yaklaşımı, çözüm önerileri maalesef bu şartlardan dolayı her zaman doğru olamıyor.
İşte tam bu noktada da sıkıntı başlıyor ve işi devam ettirecek yeni nesil ferdi ile kurucular veya emaneti devredecekler arasında çatışma başlıyor.
Benim “Geleceğin Lideri” diye adlandırdığım yeni nesil ferdinin;
Aile içinde yetiştiği ortam (Anne & Kuzenler & Eltiler),
Ailenin mali imkanları ve yapısı (Gelenek&Görenek bağlılıkları, Genetik kodları)
Çocuğun okuduğu okullardan aldığı öğretiler,
Arkadaşlarının ailelerinin sosyal yapılarından, yurtiçi&yurtdışı faaliyetlerinden gelen etkilenmeler,
Gençliğini/ Okul sonrasında içinde bulunduğu sosyal ortamın getirdiği etkilerle,
şirkette “Kaos” başlıyor veya başlamaması için çabalayan Kurucu Baba/ Dededen aldığı Emaneti devredecek Emanetçi/Kardeşler (Amcalar-Halalar), aile arasında sıkıntı çıkıyor.
Geleceğin Lideri olacak olan kişi ;
Kurucu Babayı ve/ veya Babanın sağ kolu adamları beğenmiyor veya önemsemiyor.
Babanın tecrübelerini eski nesil bakış/düşünce diye düşünüyor ve dinlemiyor.
Kurucu Baba bireysel egosu veya bir takım aile için dengeleri korumak adına gerçekten “Pırlanta” olan çocuğu, Geleceğin Lideri adayını eziyor.
Veya söz konusu koltuğun yükünü kaldıramayacak çocuğunu yine kendi egosu veya “Aile içi” etkenlerle işin tepesine oturtup o güne dek şirketi taşıyan, uçuran veya arka planda şirketin “Askeri / Hamalı / Koruması” olan beyaz&gri&mavi yakalı personeli doğramasına seyirci kalıyor.
Bunu önlemek için en büyük şirketlerimizden orta boy şirketlere kadar bir çok şirket bu konuyla ilgili danışmanlara, kurumlara para döküyor. Ancak alınan sonuç maalesef çok düşük verimde.
Bunun en somut örneği Sabancı Holdingin zamanında ABD kökenli McKenzi ye yaptırdığı çalışma ve aldığı sonuç. (Bu konuda detayı eski SA Holding CEO su Hazım KANTARCI CEO kitabında ayrıntılı olarak anlatmıştır.)
Özellikle son yıllarda içinde bulunduğumuz ekonomik&politik&sosylojik ortam (Buna en son Covit19 un getirdiği psikolojik travma da eklendi) yanında, toplumumuzda eğitimsiz kesimde gittikçe artan körü körüne dozu artan katma değersiz “Milliyetçilik” karşısında gerçekten ülkemize kademe atlatıp, ülkemizi / şirketlerimizi bir üst sınıfa taşıyabilecek potansiyeldeki “Dünya Vatandaşı” segmentine uygun “Geleceğin Lideri”nin diğer kesim kadar “Milliyetçi” olmaması, Kurucu Baba işinde aile büyükleri kadar yorulmak istememesi, gönlüne göre fırsat bulduğunda bu ülkeyi bırakıp gitme düşüncesinde olması de eklenince bana göre sorun çok büyüdü.
Geleceğin Liderinin başarısı için en önemlisi “Şirketin Kurumsallaşması”dır.
Kurumsallaşmadan kastım şirketin KYS , ISO 9001 vd sertifikaları değildir. Kurumsal tüm işletmelerde en önemli unsur insan kaynakları altyapısı ve bu kadronun şirkete bağlılığıdır. Hele ülkemizin kıt insan kaynakları ikliminde bu unsur çok daha fazla önem kazanmaktadır. Kurumsallaşma olmadan ve Geleceğin Liderinde de bu olgu sindirilmeden başarı maalesef sağlanamamaktadır. Her bir kurumda yaptığı işe ve ailenin kültürüne göre farklı bir kurgu ve süreç gerektirmektedir .
Bir çok şirkette cevapsız soru;
“Şirket Aile için mi var, yoksa aile şirket için mi var?” dır.
Özellikle yeni neslin çok sorguladığı bu soruya cevabı şirketin geleceğini belirlemektedir.
Maalesef çoğunlukla etrafımda gözlemlediğim bencilce “Önce ben” zihniyeti öne çıkmaktadır.
İşin kendisi için var olduğunu düşünüyorsa, diğer üst yönetimin tepesine emek vermeden geçmek istiyorsa zaten o şirkete katkı sağlayan veya sağlayacak profesyonellerle bir kat daha zorlaşmaktadır.
Şirketlerde en riskli dönemin çocuğun üniversiteden mezun olduğu zaman ve/veya elti ve kuzenlerin, damat&gelinlerin sürece girdiği dönem olduğunu hepimizi biliyoruz ve hatta şahitte olmuşuzdur.
Burada “Aile Anayasası”nın doğru oluşturulamaması çok daha önem kazanmaktadır.
Kurucu Baba baştayken babanın terbiyesi, şablonu, tedrisatı vb. kuvvetli bir şekilde çocuklar arasında/üstündedir. Bu süreç babanın gözetiminde / himayesinde veya onunla aynı frekanstaki bizlerin “Baby Boombers & Generation X” kuşağında geçiş sorunsuz atlatılmaktadır.
Ancak günümüzde değişen en önemli faktör babanın çocuk(lar) üzerindeki eski, klasik hakimiyetinin olmamasıdır. Bir de üzerine (Özellikle son dönemde sosyolojik nedenlerle) yaşanan boşanma ile parçalanan aile kurumu atmosferinde yetişen çocuklarda azalan ebeveyn eşgüdüm ile yetiştirmenin yok olmaya doğru gitmesi de eklenince arasında kalan çocuklarda bu hakimiyet veya eşgüdümle yetiştirmenin pozitif etkisi çok azalmakta, hatta yok olmaktadır.
Artık köylü toplumunda bile babanın bu gücü sınırlıdır. Bu yüzden ele alınacak bu projede proaktif olarak bu faktörler günümüze uygun, hızlı ve analitik şekilde ancak tamamen ülkemizin şartlarına uygun olması göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Çocuklar artık Z ve hatta Alfa gibi daha önce görmediğimiz özelliklere sahip bir kuşak.
Bunu anlamak, analiz etmek, analiz doğrultusunda da şablon üretmek; bir de firma özelinde, aileye uygun gerçekten ciddi analiz ve derinlik gerektiren, daha da önemlisi aile fertlerinin bu çalışmayı kendi üzerlerine alması / almaması sorundur. Ki ülkemizin şartlarında aile kurucu babalarının istemesine rağmen bazı işletmelerde yaptığı işe bağlı olarak bu donanıma (Kurumsallaşma / Geleceğin Lideri Yetiştirme Yetisi) sahip olup olmadığı veya da farkındalığı tartışılır durumdadır.
Yeni kuşak hem bireysel hem de kültürel olarak hepimizden güçlüler, farkındalıkları ve networkleri çok geniş. Bir kısmı gerçekten “Dünya Vatandaşı “ olabilecek donanıma sahipler. Ailelerinin ve ülkenin varsıl zamanında yeni bir dünyaya doğdular . Maalesef bir kısmının şuurlu/şuursuz ciddi öz güvenleri var. Ancak Mevlana’ya atfedilen “Bilmediğini bilmeyen, bilmediğini bilmezmiş” özdeyişinden ne yönde beslendiklerinin farkında değiller. Bilinçsiz ve ayakları yere basmadan da hareket ettikleri anlar da söz konusudur.
Kültürel olarak güçlüler zira en basiti ile hepimizden kalabalıklar ve akranları arasında finansal zenginliğe bağlı olmayan, çok güçlü ancak bir kısmı reel olmayan/ sanal bir iletişimleri var. İleride bu kalabalığın yaratığı güç kendini sandıkta (siyasette), toplumda ve nihayetinde kültürde de gösterecektir. Ki o zaman köklerden daha fazla uzaklaşılacaktır. Bunun yararı veya zararı tartışılabilir.
Hepimizin aradığı geçmişimizde yer alan “Ahilik” müessesesinden gelen tortularla günümüze uygun, oluşmuş aileye/topluma uyumlu kültürle, aynı hedefe baş koymuş aile bireyleri ve onların yöneteceği / yönettireceği güçlü şirketlerimizin olmasıdır.
“Yeni nesil beş para etmez”, “Hayırsızlar”, “Akılları havada” veya diğer argümanlarla boşa patinaj yapmadan , geçmişte bizleri var eden şartlara, “gelenek&göreneklere, alışkanlıklara dönmek” gibi artık gerçekleşmeyecek bir hayal peşinde koşmadan ülkemizin en önemli değerleri olan şirketlerimizi korumak, kollamak ve büyüterek kalkınmayı sağlamamızdır.
Ben bir süredir yukarıda dile getirdiğim bu program için kafa yoruyorum. Bu nedenle Sinan hocam, Yasemin hanım ve diğer sanayici iş insanları ile farklı ortamlarda sohbetler yaparak bu programın gelişmesi için canı gönülden destek veriyorum.
Selam ve Sevgilerimle
Cemal AYLA
20201001